Şefkat kelimesi “yardıma, sevgiye ihtiyacı olanlara karşılık beklemeden yardım etmek” şeklinde tanımlanırken zıddı da “katı kalplilik” olarak tanımlanır. Şefkat duygusunu içinde barındıran kişi, çevresinde gelişen acı veya üzüntülü durumları fark edip içselleştirir. Bu içselleştirme, kişinin çevresine duyarsız kalmasını önler. Acısını hafifletmek, iyi gelmek, destek olmak gibi kavramlar da kişide tetiklenir.
Özşefkat ise insanın karşılaşabileceği acı, keder, başarısızlık gibi birçok negatif durum karşısında kendine gösterdiği iyi niyettir. Kulağa kolay gibi gelse de özşefkatin karşıt davranışı kendini suçlamak olduğundan, burada kendimizle çift taraflı bir mücadele halindeyizdir: Hem suçlayan hem suçlananızdır.
Austin Texas Üniversitesi’nden Doç. Dr. Kristin Neff’in araştırmalarında üç temel özşefkat bileşeni geçer. Bunlar öznezaket, ortak hissiyat ve bilinçli farkındalıktır. Öznezaket: Kendinin en iyi arkadaşı ol!
En yakın arkadaşınızla aranızdaki ilişkiyi düşünün. En zor zamanlarında yanında oluşunuzu, yaptığı en büyük hatalarda bile ona nasıl nazik bir şekilde destek olduğunuzu hatırlayın. Kendinize göstermeniz gereken şefkat de böyledir. Nazik, sevecen ve destekleyici… Arkadaşınız her düştüğünde ona söylediğiniz destekleyici cümleleri, uzattığınız eli, destek verdiğiniz omzunuzu zor zamanlarınızda en çok kendinizle paylaşmalısınız. Bir diğer deyişle kendinize “en iyi arkadaşlık” etmelisiniz.
Kendi kendimizle kuracağımız bu bağ, içimize çocukken yerleşen ebeveynlerimizin sesinin bir miktar kısılmasına da sebep olacaktır. Örneğin en ufak bir başarısızlığınızda içinizde konuşan ses, genellikle çocukken yaptığınız hatalarda ebeveynlerinizden duyduğunuz ses ve cümlelerle aynıdır. Halbuki size ait olan ses, arkadaşınıza hitap ettiğiniz sestir. Bu farkındalıkla yaklaştığınızda “Sen hiçbir işi beceremiyorsun!” cümlesi “Kendine bu kadar yüklenme, daha iyisini yapabileceğini biliyorum.” cümlesiyle yer değişir. İçimizde konuşan ve çocukken kayda alınan bu sesin amacı genel olarak bizi korumak olsa da çocukken duyduğumuz cümlelerin şimdiki hayatımızda ve aldığımız kararlarda bu denli etkin olması bizi kendi isteklerimizden ziyade çocukluğumuzun iç eleştirmenlerinin sesini yaşamaya yöneltir.
Kendine şefkat göstermek acıyı azaltmaz ama onu narin bir battaniyeyle sarar.
— Kristin Neff
Ortak hissiyat: Yalnız değilsin!
Yaşadığımız zorluklarda en sık hissettiğimiz duygu yalnızlıktır. Başımıza gelenleri sadece kendimizin yaşadığını düşünür, bir de üstüne isyan bayraklarını çekip “Neden ben?” diye sorarız. Bu esnada gözden kaçırdığımız bir nokta vardır: Başımıza ne gelirse gelsin, bizim yaşadıklarımızı yaşayan, acı çeken ve sıkıntıda olan milyonlarca insan daha var. Bu, yaşadığımız acıyı meşrulaştırır ve insanlaştırır, kendimizi toplumdan soyutlamaktan alıkoyar. Acıyı normalleştiren ortak hissiyat, kendimizi en kötü hissettiğimiz anlarda yalnız olmadığımızı bilmek, belki de acımızı normalleştiren en önemli etkenlerden biri olabilir.
Erken yaşlarda yaşadığım bir rahatsızlık sonucu hastanede 3 ay geçirmek zorunda kalmıştım. Üstelik hastalığımın teşhisi bir türlü konamıyordu. Acımı daha kolay göğüsleyebilme sebeplerimin başında benimle aynı katta yatan hastalarla ettiğim sohbetler geliyordu. Acımı anlayan, daha önemlisi acımı normal görmeme sebep olan insanlarla beraberdim. Bir diğer örnekse yurtdışında örneklerine sıkça rastladığımız, son zamanlarda ülkemizde de çoğalan terapi grupları. Aynı dertten mustarip kişiler bir araya gelip ortak paydada sorunlarını ve ruh durumlarını paylaşınca, yaşadıkları duyguda yalnız olmadıkları görüp acılarına daha şefkatle yaklaşmaya başlıyorlar.
Bilinçli farkındalık
Bilinçli farkındalık (mindfulness), yaşadığımız “an”ı, hissettiğimiz duyguyu fark etmektir. Günümüzde acıyı bastırmak, mutlu olmak gibi kavramlar dayatılmaya çalışılsa da sağlıklı olan, hissettiğiniz duyguyu fark edip onun içinden geçmektir. Yaşadığınız duygu ne olursa olsun onun farkına varıp, bilinçli bir şekilde o duyguyu yaşamaya izin vermelisiniz. Böylece o duygunun varlığını kabul ettiğiniz gibi gidişine hazırlanmış olursunuz.
Acıyı görmezden gelmek, acıyla beraber pozitif duyguları da görmezden gelmeyi beraberinde getirir. Uzun vadede bu şekilde davranıldığında duygulardan arınmış ama uyuşmuş bir benlikle karşılaşırız. Bahsettiğim şey, acıdan korunacağız derken hayattan zevk alamamak gibi bir tehlike. Bu sebeple, yaşadığınız duyguyu deneyimlerken tespit edebilmek, kendimize şefkatli olabilmenin yegâne basamağıdır.
Önemli noktalardan birisi de kendinize iyi gelen şefkat şeklini bulmak. Bu, kimileri için sakinleştiren ve destekleyen cümlelerdir kimileri için de sırtını sıvazlayan şefkat duygusunu temsil eden kocaman bir el. Benim kendime ait şefkat yöntemimse geçmişte üstesinden geldiğim zorlu durumlar. O durumları kendime hatırlatıp, ihtiyacım olan gücün kendimde olduğunu gurur ve zarafetle hatırlatıp, kendimi düştüğüm yerden kaldırırım.
Geçenlerde Instagram’da bir anket yapıp art arda şu soruları sordum: “Çevrene şefkatli misin?’ ve “Kendine şefkatli misin?”. Anketi cevaplayanların %77’si çevresine karşı şefkatli olduğunu ama %68’i kendisine karşı şefkatli olmadığını söylüyordu. Bu şunu gösteriyordu: Çevreye gösterdiğimiz şefkati kendimize göstermiyor, buna rağmen çareyi çevremizde arıyoruz.
Oysa bütün cevaplar gibi şefkatin esas kaynağı da bizde, yani içimizde. Özşefkat kavramının bize getirdiği yaklaşımlarla yaşadığımız iyi kötü her anın farkında olup kendimizle dost olabilir, hayatın karşımıza çıkarabileceği engellerden sıyrık almadan kurtulabiliriz.